Banyoda mavi diş fırçası...



- Ayakkabı aldım Berke Can'a...
- Tuhaf ödüllendirme yolların var senin.
- Sana bir ayakkabı almazdım herhalde Yusuf. "Kendi ayakkabını al" derdim.
- Benim ayakkabımı da varoş bulmuştun, hatırla. Oysa Papatya ne kadar beğenmişti.
- Berke Can başka bi' şey. Diş fırçası aldım. Çok sevindi mesela. Belki hayatında ilk defa bir diş fırçası oldu.
- Beraber yaşamaya başlayanlar için en tayin edici işarettir, diş fırçası.
- Mavinin niye ona, pembenin niye bana olduğunu anlattım. Çok mutlu. Verdiği parayı hakettiğimi düşünüyorum hani. Çünkü onun istediği şeyleri yapıyorum.
- Tabi canım. Sen de onun için az fedakarlıklarda bulunmuyorsun.
- Evet. Mesela, "Yusuf'a gidiyorum" dedim. Yusuf'a gidilmesinden hoşnut değil. "Yusuf'un karısıyla çalışıyorsun sen değil mi? Karısı evde değil mi?" dedi. Berke Can sana iş bulmuştu, unuttun mu?
- Evet. Yanında çalıştıracaktı beni.
- Benimle görüşünce biraz içi rahatlıyor.
- Evet. senden yana sıkıntımız yok. "Yusuf'un karısı evde değil mi?" dedi, anladın mı? "Evet" dedim. "Yusuf'un karısı benim çok yakın arkadaşım. Çok severiz birbirimizi" dedim.
- Sen de telefonlara cevap vermek ister misin?
- Niye vermeyeyim. Yapmadığım iş değil ki.
- Sen kadınla tanıştın mı?
- Tanışmadım. Gani tanışmamı istemediği için tanışmadım. O biliyor neden tanışmamamız gerektiğini...
- Bilge ve Yusuf değerli. Neden? Bunu bu sefer daha iyi anladım.
- Kadınlar korkabilir ayrıca...
- Evet. Çünkü şey... Siz kadınlarla görüşmeye çok uygun insanlar değilsiniz. Senin gazeteci kimliğin var. O, zaten "ben bir elitim" diye bas bas bağırıyor. Papatya bunu her seferinde... Bir erkek sevgilisi olmasına rağmen... "Gurban olduğum Allah bunu yanlış yaratmış" diyor. Aslında doğru ne ki? Buraya bir çük takıverseymiş... Tanya'nın lezbiyen olması büyük ihtimal ona göre.
(Telefon)
- Alo...
...
- Bir saatlik işim var bi' tanem. Bir saat sonra gelicem. Sen neredesin?
...
- İşini bitirince bana haber ver. Beni biraz gezdirirsin. Bugün izin günüm ya... Sıkıldım. Hep ev, hep ev... Bir yerlere götürürsün artık beni bugün.
...
- Tamam, hadi aşkım. Seni öpüyorum.
...
- Tamam. Orada değilim şimdi de, ben işim bitince yerimi sana söylerim, gelir alırsın. Sen eve geç, bir duş al ama... Şöyle temiz ol. Temiz kıyafetler giymeni istiyorum. Hadi öpüyorum kocacığım.
- Berke Can'ın beni kıskanması hoşuma gidiyor.
- Ama Allah'tan evlisin filan... "Gülsen'le çalışıyoruz" dedim. Dün beni pezevenk arkadaşından kıskandı. "Bacaklarını kapat" dedi bana. Yani, Berke Can'ın ağzına sıçarım ve gıkı çıkmaz, ortamlarda kendi ailesinden birisi olunca, bacaklarımı örtüyor. Çok iyiydi.
- Gacıvari konuşma istiyormuş. öyle duyduk.
- Evet, evet! Beni içeriye çekti. "Arkadaşımın yanında biraz daha kadın olur musun?" dedi hani. Kelimesi kelimesine hatırlamıyorum ama kadın gibi olmamı hani... Mesela saçımı takmamı istedi falan. Ama çocuk para veriyor. Buna hakkı var. Teslim ediyoruz. Çünkü o konfor uğruna katlandığı şeyler, bütün öteki yaptıkları...
- Müşterisi, bir orospudan ne bekler ki? Bu işte, tam olarak.
- Ama orospuyu çalıştırmıyor. Delikanlı çocuk. Aha, Bilge şahit. Bilge'ye diyor ki, "çalıştırmıycam" diyor hani. "Sana kimse dokunmasın" diyor.
- "Ben zaten otuz bin lira getiriyorum" diyor. Yanlış hesaplıyor muhtemelen ama... Çocuğun okuma yazması yokmuş.
- Sen ona öğretebilirsin.
- Ben konuştum onu. Güldü. Sürekli facebook'uma bakıyor. "Hmmm" filan diyor.
- Benim bunlarla vakit harcamamam lazım.
- Evet. Onun da hoşlanacağı uygun birinden isteyebiliriz.
- Berke Can'dan bizim gibi bir şey de çıkabilir.
- Her kim okuma yazma öğretecekse, derin bir iz bırakacaktır Berke Can'ın göynünde...
- Şimdi burayla hiç kimsenin dengesini bozmanın anlamı yok. Niye Berke Can'ın okuma yazma bilmeye ihtiyacı olsun ki?
- Ayrıca... Evet... Ben de tam böyle düşünüyorum aslında.
- Berke Can, olabileceğinin bile ötesine geçti. Gani'yi sikiyor.
- Kendisi, "okuma-yazmam olsaydı keşke" noktasına gelmemişse, senin o noktaya çağırman iyi bir fikir değil.
- Evet. Doğru. Okuma yazma bilmediğini anladığımda, "Ben öğretmenim, biliyor muydun?" dedim.
- Senden daha uygun biri de olamaz zaten.
- "Ben senin başka işler de yaptığını biliyorum" dedi. "Ne işi yapıyormuşum ben?" dedim. "İşte" dedi, "Başka işler de yapıyorsun" dedi. Anladın mı?
- Sen ne anladın peki?
- Bu işi tanımlayamıyor. Ama başka bir iş yaptığımı biliyor. Anladın mı? Bunun bir emek olduğunu biliyor hani. Bu buluşmanın bir emek mahsulü olduğunu anladı. Ben de dedim: "Sigortam yatsın diye yapıyorum" dedim, "Emeklilik için"... "Haa, güzel" dedi, "Boş gezme" dedi. Çünkü onun dünyasında "sigorta" çok önemli. Hayatında bir gün bile sigortalı çalışmamış... Berke Can cinayetten yatmış. Eski Ceza İnfaz Yasası'na göre sekizbuçuk yıl yatmış. Cezasının üçte birini... Kadının şeyini sordum, amcasının karısını... Amcanın karısı kimdir, tanıyalım. Gelmeden bana bir ön bilgi... "Birini ikiye böldü" diyor. Diğer dedikodular da şöyle: evet birini ikiye bölmüş ama siki bu parçalardan biri. kadın eski kocasının sikini kesip ağzına tıkamış. Hani aslında bir hikaye... Kadına da sorma ihtimalim yok.
- Berke Can fırıldak biri değil.
- Moron.
- Moron olabilir ama bir ilkeye sadakati var. Bir ilkeyi titizlikle gözeten bir insana güvenmek daha kolay. Güveneceğin yeri de, güvenmeyeceğin yeri de bilirsin. Çocuk güvensizlik yaymıyor. Nedense...
- Biz ibnelerle muhatap bi' de yani.
- Evet.
- Kendini dönme diye tanımlayan insanlarla...
- Ama ibneyi gelin yapabiliyor. Amcasının karısına diyor ki... Bu çok değerli bir bilgi... Mesela "Benimkiyle beraberiz..." diyor. Oradan şöyle bir ses gelmiyor: "O dönmeyle mi lan!" demiyorlar hani, anladın mı? Bir de aile beni tanıyor. Tanıdı şimdi. Berke Can'ın bir dönme sevgilisi olduğu deklare durumda. Dernekçilikle maruf, teras katı bir evi var, eski öğretmen... Çıtır bir şey değil belki ama çok akıllı. Gayrımeşru alemlerde de tanınır bilinir, ayrıca... Gayrımeşrularda isim yapabilmek herkese nasip olacak bir rütbe değil. Bunu nasıl başardığım üzerine düşünülecek bir şey ama benim adımın çağrışımları arasındadır yani. Mesela hiç kimseye sıktırmadım. Bela saçan biri de sayılmam ama gayrımeşruda gerçekten bir ismim var. Üstelik çetem, bu grubun ötesine geçemedi. Sen, basın ve halkla ilişkiler sorumlusu, Bilge, sanatçı manatçı filan... Yani gençken de böyle bir grup vardı... ODTÜ'lü, Bilkent'li çocuklarla düşüp kalkıyorduk. Çete bundan ibaret.
- Berke Can, seni karısı yaparak ailesinin gözünde itibar kazandı demek bu, öyle mi?
- Uzak ara.
- Büyük olasılıkla orada moron muamelesi görüyor. Belki zaten, başkasının işlediği bir cinayeti üstlenmeye ikna ettiler bunu. Belki öldürmesi "rica" edildi...
- Besleme verilmiş. Fuhuş yapılan bir evde büyümüş, anladın mı? Ona insanları bıçaklamaması gerektiğini söylüyorum ve bu onun için bir bilgi yerine geçiyor. Çabuk da öğreniyor.
- Zeynel'e de aynı tedrisat gerekmişti.
- Zeynel şimdi peruk takıyor ve bana fotoğraflarını gönderiyor. Ben Zeynel'ın travesti olmasından çok korktum. Çünkü... Bak, Tanya'ya pezevenk derler. Evet. Tanya pezevenktir. Kim, kendisi için "Ben pezevenk değilim" diyebilir ki şurada, aramızda... Ama Tanya hani, bilinen pezevenktir. Biz Tanya'yla içli dışlı olduk. Zeynel ilk geldiğinde caddeye çıkmayı çok istiyordu ve cadde orospusu olmak istiyordu. Bunu Tanya'ya söyledim, Tanya dedi ki, "Anne bunu öldürürler" dedi. Karar aldık, Zeynel'i caddeye çıkartmayacağız. Bu karar gerçekten çok önemliydi Zeynel için. Tanya'yla ikimiz Zeynel'in caddede seks işçiliği yapmasını engelledik. Daha iyi para getireceğini gördüğünden beri, kadın olmak istiyor ve Tanya'nın müsaadesini bekliyordu. Tanya da mesela şöyle demedi: "Lan bize ne? Öldürülürse öldürülsün bu ibnenin oğlu. Bana günlük şu kadar getirsin de..." demedi. Aslında sivil toplum kuruluşlarının, beyaz insanlarının görmediği yer tam burası. O cenahların bulaşmadığı yerler...
- "Sivil toplum" dediğimiz "Asiye Nasıl Kurtulur?"daki teyzelerin birazcık güncellenmiş versiyonu aslında. Başka ne ki?

(Fotoğraf: Onur Etem)

Eylem Günlüğü