20 Temmuz 2014 Pazar

"Haremi sikmemizden korkuyorlar!"

Ganimet, bir süredir tatildeydi. Ankara'ya dönüşünden, sabaha karşı telefonuma düşen şu mesajla haberdar oldum: "Keşke uyanık olsan." Artık sabah sayılamayacak bir saatte mukabele edebildim. Yola çıkmışlardı ve kapsama alanıyla ilgili sıkıntılardan ötürü kopuk kopuk gelen sesinden: "Bu bir tür feodalizm." gibi tuhaf cümle kırıntısını ayıklayabildim. İşte bu konuyu daha geniş konuşmak üzere sözleştik ve ortaya aşağıdaki diyalog çıktı: 



Tatil dönüşü hane halkı bir nüfus artmış görünüyor. Gülşen’le ilişkiniz, sana ne gibi fikirler ilham etti?
Gülşen’le birlikte yaşamaya karar verdiğimde, biraz endişelendim aslında. Ne yaparım filan oldum. Gülşen çok da genç, 24 yaşında.
Genç olması, seni cezbeden taraflarından biri değil mi?
Yok. Cezbetmiyor. Başka bir yer var.
Cezbeden başka bir şey mi var?
Cezbeden bir şey yok aslında. Yaşamak zorunda Gülşen. Yoksa Gülşen’i... Defalarca şişlemişler. Bıçaklanmış. En son, kaşı gözü patlatılmış. Öldürecekler parklarda. Sistem kabul etmeyecek Gülşen’i. Ne yapabilirim sorusuna verdiğim cevap bu benim. Herhalde idare edebilirim. Ben, girdiğim yerleri biraz değiştiriyorum. Koşullarını değiştiriyorum sanırsam. Bir yıl kadar önce Özge ile arkadaş olduğumuzda, evinde bir tane çatalı, iki kaşığı olan birisiydi. Sürekli parayı uyuşturucuya ve kocaya veriyordu. Bir yılda, bütün evinin eşyasını düzdü. Ben de yardımcı oldum galiba. Estetiklerini yaptırdı. Filan filan... Okula benzeyen bir tarafı var bu evin.
Gülşen konusunda ne yapacağımı düşünürken, Buse, “ben yardımcı olurum” dedi. Bir taraftan da anneyi babayı tekrar üretiyoruz. Gülşen’le böyle bir ilişki kurmak zorundasın. Daha farklı bir ilişki kuramazsın. Anne ilişkisi kurmak zorundasın. Sonra, başka başka aileler olabileceğini tasavvur ettim.
Gülşen’in parayla ilişkisi çok kötü. Parayla ilişkisi yok. Antalya’da şartları epey sıkıntılı bir eve yerleşmiş Gülşen. Orada tesadüf ettik. Günlük, yarı yarıya anlaşmış ama hiç değilse bir 50-100 getirir gibi bir hesabı var kadının. Gülşen ama koli yapamıyor.  Seks algısı biraz değişik. İnternette birilerinin çüküne bakıp, kapatıyor. Öyle bir haz geliştirmiş herhalde. Ben de bir şey anlayamadım. Bir şey anlamamız gerekmiyor zaten. Öyle gelişmiş onun seks algısı. Beraber yaşayacağız işte. Ama çark yok. Hep çark yüzünden gelmiş başına gelenler.


Gülşen adında bir laboratuvar

Gülşen örneği daha önce gözlerden kaçmış bir konu üzerine düşünmem için vesile oldu. Cinsiyet kimliğini elde edebilmek için üreme yeteneğinden arındırılmış olmak gerekiyor ya?...
Evet. Sözünü ettiğinde “anlamadım” dememek için biraz kasmam gerekti. Orada kastettiğin nedir?
Benim mesela kadın olabilmem için, üreme yeteneğinden yoksun olmam gerekiyor. Rapor alabilmem ve kadın olduğuma dair bir cinsiyet kimliği edinebilmem için bu gerekli. Aynı şey, kadın translar için de geçerli. Bu bir kıyım değil mi sence? Yani benim kadınlığımı kabul ettirebilmem için ürememin engellenmesine razı gelmem şart koşulmuş. Buna itiraz ederken diyorum ki; sikten anne, amdan baba olabilir. Doğurarak da baba olunur.
Cinsel kimlik rejimiyle ilgili mevzuat sence, politik bir tercih olarak transları kısırlaştırma ilkesine mi dayanıyor?
Tabi canım. Bu politika, heteroseksüel sistemin devamını güvence altına almak için. Heteroseksüel aileler yerine eşcinsel aileler olsa, mesela trans bir erkekten baba olsa, kendi çocuğunu doğursa... Çok şık babalık yapan bir trans tanıyorum ben şahsen. Kötü olanları da var. Her ana-baba gibi. Ama başka bir aile kurulacağı kesin. Feodalizmin istemediği bir aile olacak bu.
Şimdi biraz anlıyorum galiba. 
Gülşen konusunda kararlarımızı Buse’yle birlikte aldık. Ben espri yaptım, ”sen babası olursun artık” diye. Gülüştük. Üzerinde biraz daha kafa yormaya değer bir konu olduğunu o zaman farkettim. Gülşen, çok zeki. Duyarlı. Büyük ihtimalle otizmle ilgili bir sorunu var. Bazı uzman arkadaşlarım öyle düşünüyor.

İtiraz görmemiş bir soykırım

Sence, yasa koyucu, düzenleyici organ yani, nasıl bir endişeyle hareket ediyor?
Birincisi, seni heteroseksüelliğe mahkum ediyorlar. Üreme, heteroseksüel bireyler üzerinden döndüğü için, biz translara, heteroseksüellere köle olmak gibi bir alternatif kalıyor. Eşcinsel bireyler ve trans bireyler, türün devamını heteroseksüellerden bekleyecek. Aslında erkek erkeğe de çok iyi çocuk bakılabileceğini anladım ben. Bir taraftan, politik bir kıyım bu. Değişik yöntem ve araçların devrede olduğu bir soykırım. Benim ürememi, aile kurmamı kabul etmeyen bir sistem var. Benim cinsiyet kimliğime kavuşabilmem için kısırlaştırma şartı traji-komik değil mi? Eskiden haremi sikilmekten korumak için başvurulan bir yol bu. Aynı biçimde, heteroseksüel işleyişe halel gelmesin diye yapılıyor. Trans bireyler bu yolla hadımlaştırılmasa, doğuran babalar, siken analar olabilir. Bizim kabiliyetlerimizin “seks işçisi” kategorisine sıkıştırılışı, feodalizm tarafından iteklenerek bu lanetli gruba sıkıştırılışımız, böyle bir politik hedefe hizmet ediyor.
Diyorsun ki, yasa koyucunun niyeti, haremi korumaktır... 
Tabi, yani.
Bu endişeyle hareket ediyor... 
Tabi. Haremi koruyorlar. Her heteroseksüel bunun gönüllü bekçiliğini yapıyor. Yoksa, başka başka aileler çıkacağından ben çok eminim. Çünkü, bir taraftan da eşcinsel insanlar, heteroseksüel insanlardan farklı olarak daha sikişgen.
Bu pencereden bakınca görünen manzarayı, feodal bir yapı olarak tasvir etmek gekeriyor, öyle mi?
Tabi, evet.
Ama o zaman, marksist kategorilerden farklı bir toplumsal gelişme modeli ileri sürmüş oluyorsun.
Yani, onu da düşündüm. Çok farklı evet. Bana bu hakkın verilmeme haline bir açıklama bulmaya çalışıyorum. Ben bir aileyi tekrar tekrar oluşturmak derdinde değilim ki. Tekrar tekrar ebeveynler oluşturalım da değil derdim. Kadın olmanın içinde annelik bir yer kaplıyor. Kadın olma hali, annelikle de başlar. Anneler kadındır zaten. Oysa benim kadınlığımı, ancak annelik hakkımın lağvedilmesi şartıyla kabul ediyorsun. Trans erkek için de durum aynı. Erkek olmak, biraz da baba olmak değil mi? Yani benim babalık hakkımı sen elimden alıyorsun, ondan sonra bana erkek cinsiyet kimliği teslim ediyorsun. Şurası çok dikkat çekici, üreme planında iki zıt cinsiyet, reddedilmiş oluyor. Her biri, diğeri lehine bir şart dolayısıyla sınırlandırılıyor. Erkeklik veya kadınlık hakkımın içine sıçıyorsun.
Bir şeyi anlamak ihtiyacındayım. Sen çocuk sahibi olmak istesen, diyelim baba veya anne olmak istedin, devlet buna nasıl müdahil oluyor? Prosedür nedir? Bu konuda detaylandırılmış bir mevzuat mı var?
Şimdi, bir cinsiyet kimliğinden, diğerine geçişle ilgili, yani trans geçişlerde kimlik edinmek için gerekli şartları yerine getirmek istiyorsan, üreme yetisinden arındırıldığının tespiti gerekiyor. Bir çok Avrupa ülkesinde, ameliyat olmaksızın kimlik alınabiliyor. Cinsiyetini beyan etmen yeterli oluyor. Sakallı bir kadın olmak, tercih edebileceğin bir seçenek mesela.
Ama Türkiye’de değil, öyle mi? Ben bilmiyordum bunu. 
Evet. Bu üreme yetisiyle ilgili engel mesela benim testesteron üretimimi tamamen durdurmak yoluyla hallediliyor. Diğer cinsiyet geçişi için, rahim veya yumurtalık operasyonları uygulanıyor. Kadın olma yetisini tamamen durduruyorlar. Ondan sonra ancak ona “erkektir” veya “kadındır” raporu veriliyor. Burada itiraz edebileceğimiz bariz bir hak ihlali var. Ben sikimle kadın olmak istiyorum, tamam mı? Artık kadın olmak da istemiyorum aslında. Çocuk yapmak istiyorum. Takıldığım nokta bu. Çocuğuma niye böyle giyindiğimi açıklama işini, bıraksınlar biz kendi aramızda çözelim. Bunu görmeme hali, bir politik kıyımdır. Kesinlikle kıyımdır. Bu konu hakkında kibar konuşamıyorum. Sen, annelik hakkımı elimden alarak bana kadınlık raporu veremezsin.


Üreme, heteroseksüel bir vasiyet

Aile kurumuna karşı eleştirel pozisyon almak bu kadar revaçtayken, sen aile hakkı talep etmiş oluyorsun...
Bunlar çok ilgi alanıma giren konular değildi benim. Bir keresinde İstanbul’da, eşcinsel aile grubuna biraz sataşmıştım. “Bu aileyi neden bu kadar abartıyorsunuz?” demiştim, hani. Ben de aile oluşturuyorum. Yetiştirdiğim bir çok kızım var. Ben de onların, bir şekilde ebeveyni değil miyim? Yanıma geldiklerinde, dışarıya çıkmaya korkar halde oluyorlar. Ben onları güzelce alkole alıştırıyorum, sikişmeyi öğretiyorum, para kazanmayı öğretiyorum ve sokağa salıyorum. Ailenin bir başka hali değil mi bu? Aile eşittir bir anne, bir baba ve işte, kötü bir kader... Ve bir çatı... Böyle mi olmak zorunda? Seninle benim çocuğumuz olduğunu düşünelim Gülşen’in. Afrika’daki yoksul, çocukları düşün. Bırak Afrika’yı, yetimhanedeki çocukların, böyle böyle ailelerde daha mutlu olacaklarını ileri sürmek çok mu mantıksız? Bu da çok önemli değil aslında. Bunu bir misyon olarak görmüyorum. Feodalizmin yeniden üretilmesini kendim için bir misyon olarak görmediğim gibi, yıkılması da benim için misyon değil. Ama şey... Annelik içgüdüsü, babalık içgüdüsü, köklü içgüdüler. Heteroseksüel bireylerin kendi nesillerine bıraktığı bir miras değil bu. Ben, evlilik karşıtı da sayılabilirim. Eşcinseller aman lütfen evlensin, iki ibne birbirini siksin, iki kadın birbirini sikebilir hale gelsin, devlet buna izin versin... Çok da sikimde değil. İbneler devlet izin vermeden de birbirleriyle sikişebiliyor. Sikişmeyi engelleyemiyorlar. Devlet ama sikişmeyi engelleyemezken, üremeyi engelleyebiliyor. Toplumda başka başka aile modellerinin ortaya çıkması, toplumdaki geleneksel aile algısını biraz tokatlamayacak mı?
Tokatlamaz olur mu? Haremin dağılmasına bile yol açabilir.
Evet. Lanet olsun, ben bir aile oluşturmak istemiyorum. Ama buradan bakıldığında, böyle bir durum var. Görülsün. Heteroseksüelliği bir miras konusu haline getirip, “mirastan heteroseksüel olmayanlar yararlanamaz” diyerek... Onların ailesini koruyan şey çok. Feodalizmi koruyan o kadar çok şey var ki. Kaynanalar var, halalar var, dayılar var, amcalar var, büyükbabalar var... Çocuklar aileyi kenetliyor...  Hetero biri, ilişkisi tarafından tutuklanmış, gözaltına alınmış haldedir. Heteroseksüel feodallik bir tutsaklıktır aslında. O halkayı taktıktan sonra, bir esareti davet etmişsin demektir. Esaret o kadar sistemli ki, her yerden tahkim ediliyor.
İki tarafı da tutuklayan ve gözaltında tutan bir angajman.
İki tarafı da evet. Kadın erkek ilişkisinde, erkeğin kadını sevmesine hükmedilmiştir. Kızlığını aldığı için. Ondan çocuk yapmışsan artık bırakamazsın. Öte yandan, töre, toplum, aile var. Dul kadının toplumdaki yeri belli. Tam ayrılacaklar, çocuklar var. Çocuklar annesiz babasız büyümemeli. O kadar çok, birbirini köleleyen bir zorunlu ilişkiler bütünü haline getiriyor ki sistem bunu... Oysa, benim ilişkim, hiç bir şekilde desteklenmediği halde, ısrarım sayesinde devam edebiliyor. Aksine, “kötüdür, kakadır, nefrete müstehaktır, günahtır” diye karşısına çıkılmış bir ilişkiyi her cephede savunmak zorunda bırakılıyorum. Hakkında verilmiş fermanlara rağmen sürdürmekte ısrar ediyorum. Sahiden ilişkiyi önemsemekle ilgili bir kriterden hareket edeceksek, sevgi, aşk eğer ona atfettiğimiz gibi kutsal bir haleyle ödüllendirilecekse, benim direncimin Ferhat’la Şirin’i kıskandırması lazım. Kurtulmak bir yana, ben bedel ödemeyi göze alarak direnmişim.

Yusuf AL

Eylem Günlüğü